Tıp Ambleminin Öyküsü
Tıp ambleminin öyküsü, tıp sembolü neden yılandır, doktorların sembolünde neden yılan vardır, Lokman Hekim’in ölümsüzlük reçetesi vb… yararlı bilgileri sizler için hazırladık.
Yılan denildiğinde insanların aklına genelde olumlu düşünceler gelmez. Görünüş itibarıyla pek sevimli olmayan, hatta soğuk olarak tanımlanan bu canlıyla ilgili atasözleri ve deyimler de olumsuzdur. Örneğin, sevimsiz ve soğuk kimselere “yılan gibi”, bir kimse birine sinsice kötülük ettiğinde, “yılan gibi soktu” deyimleri kullanılır. Peki, neredeyse kötülük timsali olarak görülen bu sürüngenler nasıl olmuştur da şifa veren tip biliminin sembolü haline gelmiştir?
Dünyada yılanlar kadar birbirine zıt anlamlar yüklenen bir başka hayvan yoktur. Mitolojide ve inanç sistemlerinde olumsuz anlamda belki de en sık kullanılan sembol yılanın tamamen kötülükle özdeşleştirilmesi tek tanrılı le başlamıştır. Adem’le Havva’nın cennetten kovulmasının baş sorumlusu bilindiği gibi yılan kılığındaki şeytandır.
Öte yandan insanlar yılandan her zaman korkmuş eski çağlarda yaşamın koruyucusu olarak görülmüş doğaüstü güçleri olduğuna, evleri, şehirleri koruduklarına hastalıkları iyileştirdiklerine inanılmıştır. Tıbbın gelişimi her zaman toplumsal koşullara baki kalmış, eski çağların felsefeleriyle birlikte içgüdüler, dinsel inanışlar, gizemcilik, sağlık bilimlerinin gelişmesinde etkili olmuşlardır. Dolayısıyla tarih boyunca yılana atfedilen anlamları incelediğimizde tip sembolüne dönüşmesinin izlerini de sürebiliriz.
Bu çağlarda hastalık kötülük ve ceza demekti. Kötülüklerin de yeraltından geldiğine inanılırdı. Yılan yeraltında ya- şamaktaydı. Yılan aynı zamanda gücü, kudreti ve koruyuculuğu simgelemekteydi. Öldürücü olması ona karşı korkuyla karışık bir saygı duyulmasına neden olmuştu. Toprağın altında yaşayan yılan, toprağın sembolü olarak da kullanılmıştı. Toprak insanları beslemekte, hastaları iyileştiren bitki ve ağaçların yetişmesine olanak vermekteydi. Eski çağ insanların yılanı kutsal saymalarının bir nedeni de yer altındaki ölü atalarının ruhlarıyla ilişki kurduğuna ve onlarla bağlantıda olduğuna dair inanışlarıydı. Anadolu’da yapılan kazılarda bulunan yılan ve beraberindeki tanrı ve ana tanrıça işlemeli vazolar, o dönemler için yılanın kutsal bir varlık olduğunun göstergesi olmuştur. Mezopotamya topraklarında yazılmış ilk yazılı eser ola Gilgamış Destanı’nda da yılan başroldedir.
Destana olan Gilgamış, ölümsüzlüğü arayan bir kraldır. Ölümden kurtulma çabasıyla dünyanın öbür ucuna kaçar ve orada tufandan sağ kurtulmuş bir Sümer kralı olan Utnapiştim’le karşılaşır. Utnapiştim ona tufanın öyküsünü ve gençliği geri getirecek bitkiyi nereden bulacağını söyler. Gilgamış sonuda otu bulur ancak yıkanmak için dereye girdiğinde bir yılan gelip otu yer. Gılgamış sudan çıktığında otu yiyen yılanın bıraktığı derisiyle karşılaşır. Bu nedenle Mezopotamyalar sık sık deri değiştiren yılanı yaşam gücünün kaynağı olarak kabul etmişlerdir. Sanat tarihiyle ilgili eserler, yılanın tıp sembolü olarak ilk defa kullanılmasının Sümerlerde görüldüğünü belirtmektedir.
Sümer tanrılarından birinin adı “Yaşam Ağacının Hâkimi” anlamına gelen Ningiszida’dır. Bu tanrının sembolü olan ağaca sarılmış hâldeki biri erkek, biri dişi iki yılandır. Bu sembolde sopa yaşamı, yılanlar ise gençliği temsil eder. Eski Mısır’da yılan kimi zaman karanlığın ve kötülüğün habercisi olarak görülse de genelde tanrısal gücü ve saltanatı simgelemiştir. Tarihi kalıntılarda Mısır tanrılarının ve firavunlarının çoğunun başlarında onları koruyan bir yılan figürü kabartması vardır. Öte yandan tıp kelimesi kaynağını eski Mısır şehri Teb’den alır. Teb’in totemi (geleneksel inanışa göre klanın atası) ise yılandır. Yunan mitolojisinde tanrı Zeus’un önce öldürüp sonra tıp tanrısı ilan ettiği Asklepios, yanında bir tas, bir horoz ve yılanlarla sarılı bir asayla resmedilmiştir hep. Tas, şifa veren ilaçları yapmakta kullanılırdı. Horoz uyanıklığı ve asa da uzun yaşamı simgelerdi. Yılan ise otoritesini ve gücünü arttıran, yeraltı dünyası ve ölülerle ilişki kurabildiğini anlatan bir figürdü. Onları diriltebildiğini ve hastaları iyileştirdiğini anlatan Asklepios’a göre hekim yılan gibi olmalı, sırrını kimse bilmemeli, sabır ve sükûnetle çalışmalıydı.
Kur’an’da ve halk efsanelerinde adı geçen Lokman Hekim ölümsüzlüğü keşfeden hikmet sahibi biri olarak bilinir. Efsanelerden birine göre ölümsüzlüğün formülüyle hazırladığı iksiri heyecanla geçtiği köprüden düşürmüştür ve iksiri Lokman Hekim geri alamadan bir yılan yemiştir. Yılan bundan böyle yaşama gücü ve sağlığın sembolü olarak kabul edilmiştir.
Uzak doğu felsefesinde çift yılan ölüm ve yaşamın dengesini, Maya ve Aztek kültüründe beyaz renkli iri burunlu yılan Quatzalcoati şiiri, şifayı ve bilgiyi temsil eder.
Yılanlı tıp sembolüne Osmanlı’da 1836’da 2. Mahmut’un fermanında rastlarız. Fermanda Tıp Fakültesi öğrencilerine yakalarına yılanlı asa işlemesi takmaları emredilmiştir. Hekimliğin sembolü olarak ise Türk Tıp Tarihi’nin kurucusu sayılan Prof. Dr. Süheyl Ünver tarafından önerilmiş ve 1937 yılında kabul edilmiştir. 1956 yılında ise Dünya Tip Cemiyeti iki yılan figürünü Dünya Tıp Birliği’nin sembolü olarak benimsemiştir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki yılanlı sembolün bugün tüm dünyada sağlık birimlerini (tıp dışında veterinerlik, diş hekimliği ve eczacılığı) temsil etmesinin kökeni, insanların doğadan tam kopamadıkları, doğa tanrılarına inandıkları zamanlardaki inanışlardır.
Kaynakça:
Yakamoz Yayınları