Zihin Okuma
Zihin okuma, Zihin okuma nasıl yapılır, zihin okumak mümkün mü, ayna nöronlar nedir, insan beyninin yapısı vb… akla takılan soruları sizler için araştırdık.
Zihin Okuma
Hepimiz hayatımızın bir anında başkalarının ne düşündüklerini bilmeyi istemişizdir. Kim istemez ki… Sevdiğiniz insanın hakkınızda neler düşündüğünü, bir iş görüşmesinde işvereni etkileyip etkilemediğinizi… Aslında farkında olmadan karşımızdakinin düşüncesini hissettiğimiz olmuştur, genelde. Örneğin, evde kardeşiniz, arkadaşınız vb. biriyle otururken canınız su içmek istedi; tam siz su almak için kalkacağınız sırada yanınızdaki sizden önce davranır ve siz daha elinizi suya atmadan o suyu size uzatmıştır bile. Ya da biriyle sohbet ederken bir an ne söyleyeceğinizi unutursunuz ve karşınızdaki cümlenizi tamamlayıverir. İşte böyle küçük zihin okuma denemeleriyle karşılaşırız zaman zaman.
Zihin Okuma Nasıl Yapılır
Peki, biz bu küçük zihin okuma işini nasıl beceririz, hiç merak ettiniz mi? Bazı beyin hücreleri başkalarının aklından geçenleri anlamamızı sağlar. DNA’ların biyolojinin yapı taşlarını oluşturması gibi bu ayna hücreler de psikolojinin yapı taşlarını oluşturur. Başkalarının aklından geçenleri “okumak” herkeste bulunması gereken doğal bir yetenek olarak ele alınır. Ne var ki psikologlar, felsefeciler ve sinir bilimciler, insanların karşısındakilerin davranışlarından anlam çıkartma, duygularını okuma yeteneğinin altında henüz gizini koruyan bir yön bulunduğunu düşünür.
İtalyan sinir bilimcilerinden oluşan bir ekip bu doğrultuda çok önemli bir adım attılar. Parma Üniversitesi’nden Vittorio Gallase, Giacomo Rizzolatti ve meslektaşları, düşünceleri okuma bağlamında yürüttükleri çalışmalarda yepyeni bir sinif nöron tespit ettiler. Bu nöronların harekete geçmesi için kişinin spesifik bir işi gerçekleştirmesi gerekir. Nöronlar, başka bir yönleriyle daha ilgi çeker; bir başkası da aynı işi yaptığında faaliyete geçmiştir.
Bilim insanları bu son özelliklerinden dolayı bunlara ayna adını verdiler; çünkü nöronlar diğer insanların davranışlarını olduğu gibi yansıtır veya simüle eder. Gallase ve ekibi, 1990’lı yılların başlarında makak maymunlarının beyinlerindeki nöronların faaliyetlerini kaydetmeye başladığında neye soyunmuş olduklarını bilmiyorlardı Maymunların beyinlerinde, adına F5 dedikleri bölgedeki sinir hücrelerinin yaydığı sinyalleri izlemekle işe başladılar.
Planlama ve hareketten sorumlu premotor korteks adı verilen geniş bölgenin bir kısmını oluşturur. Birkaç yıl önce aynı bilim insanları F5’deki nöronların, hayvanların belirli bir amaca yönelik davranışlarda bulunduklarında tetiklendiğini keşfetmişlerdi. Bunlar genellikle, nesneleri tutup kaldırmak, ısırmak gibi el ve ağız yoluyla gerçekleştirilen davranışlardı. F5 hakkında daha fazla bilgi toplamak isteyen bilim insanları, maymunlara kuru üzüm, elma dilimi, kâğıt ataşı, küp ve küre şeklinde nesneleri sundular. Çok geçmeden ilginç bir olaya tanık oldular.
Deneyi yapan kişinin eliyle bir nesneyi tutup kendisine yaklaştırmasını izleyen maymunun beyninde bir grup F5 nöronunun devreye girdiği görüldü; fakat aynı maymun bir tepsinin içinde aynı nesneyi gördüğünde hiçbir değişiklik olmadı. Maymunun kendisi nesneyi tutup kaldırdığında aynı nöronlar harekete geçti. Böylece anlaşıldı ki bu nöronların görevi spesifik bir nesneyi tanımak değildir. Nöronlar, reaksiyon gösterdikleri konu üzerinde epey telaşlı bir görünüm sergiler.
Deneyi yapanın eliyle kuru üzümü tepsiden alması üzerine harekete geçen nöronlar, deneyi yapanın bu üzümü parmağıyla açtığı çukura bırakması karşısında herhangi bir reaksiyon vermez. Aynı nöronlar deneyi yapanın eline bir elma dilimi almasıyla yine tetiklenir ancak dilimi tepsiye bırakmasıyla hareket durur. Ancak daha önemlisi, maymun işi kendisi yaptığında tetiklenen nöronla, aynı işi yapan insanı izleyen maymunun beyninde tetiklenen nöronun aynı olmasıdır. Böylece beyindeki motor sisteminin yalnızca hareketleri kontrol etmediği, aynı zamanda başkalarının da hareketlerini okuduğu anlaşılmış oldu.
Zihin Okuma Mümkün mü?
Zihin okuma veya akıl teorisi, tüm sağlıklı insanların sahip olduğu bir yetenektir. İnsanların en yetenekli olduğu konu özellikle, başkalarının spesifik zihinsel durumunu yansıtma doğrultusundadır. Bunlar, başkasını ağlarken görmek, onun üzüntülü olduğunu anlamak gibi basit duygusal durumların yanı sıra, daha karmaşık zihinsel durumlar olabilir. Bir anne bebeğini kaybettiğinde diğer annelerin boğazı düğümlenir. Bir arkadaşınızın eşi tarafından aldatıldığını duyduğunuzda üzüntüsünü ve öfkesini paylaşırsınız. Şempanzeler gibi diğer primatların da diğerlerinin zihninden geçenleri okuyup okumadığı konusunda sert tartışmalar henüz sürüyor.
İnsanlar söz konusu olduğunda herkes zihin okuma yeteneğinin hüküm sürdüğünü bilir ancak bunun nasıl olduğu konusunda çok az şey bilinir. Bir teoriye (bazıları teori teorisi olarak adlandırır) göre insanlar, başkalarının yaptıklarını nasıl yaptığı konusunda sağduyuya dayanan varsayımlar geliştirir. Fizikçilerin izlenebilir olayları açıklamakta yasa ve kurallardan yararlanması gibi, insanlar da başkalarının davranışlarını açıklamakta deneyimlerinden yararlanır.
Ayna Nöronlar
Goldman gibi felsefecilerin savunduğu bir başka teori, simülasyonu ön plana çıkartır. Simülasyon teorisi denen bu teoriye göre insanlar başkalarının aklından geçenleri anlamak için başkalarının düşüncelerine, duygularına ve davranışlarına öykünür; özetle, kendilerini başkalarını yerine koyar. Ayna nöronlarının keşfiyle bu teori arası çok büyük uyum vardır.
Bu nöronların zihin okuma yeteneğiyle yakından olup olmadığı konusunda kuşkular giderek güçlenirken insanlarda ayna nöronlarının olup olmadığı sorusu daha fazla bilim insanının aklını kurcalamaya başladı. Ancak bu konuyu aydınlığa kavuşturmak çok kolay değil; çünkü insanlar beyinlerine elektrotlar bağlanmasına pek sıcak bakmıyor; bilim adına bile olsa…
İtalya’da, Ferrara Universitesi’nden Luciano Fadiga, insanlarda da maymun beyinlerinde olduğu gibi böyle bir sistem olduğuna ilişkin bazı ipuçları elde eden ilk bilim adamıdır. Bunun için deneklerin elindeki spesifik kasların nasıl hareket ettiğini inceledi. Deneyin sonunda beyinde bir ayna sisteminin bulunduğunu ortaya çıkarttı ancak bunun yeri hakkında herhangi bir bilgi elde edemedi. Bunu bazı beyin görüntüleme çalışmaları izledi. Önce Los Angeles Güney California Üniversitesi’nden Scott Grafton, Rizzolatti ile birlikte beynin temporal sulkus ve Broca alanında hareketlilik olduğunu ortaya çıkarttı.
Los Angeles Tıp Fakültesi’nden Marco Iacoboni de Broca alanının etkin olduğunu teyit etti. Broca alanının keşfi, beraberinde yeni soruları da getirdi. Maymunlardaki F5 bölgesi, insanlardaki Broca alanına denk düşer; ancak F5 yalnızca el hareketlerine odaklıyken Broca alanı eskiden beri konuşmayla ilgili bir alan olarak bilinirdi. Bu durumda ayna sistemiyle dil arasında ne gibi bir bağlantı olduğu konusu gündeme geldi. Başka bir deyişle, zihin okuma ve lisan arasındaki ilişki araştırılmaya başlandı.
Rizzolatti ve Arbib ayna nöronlarının “eylem” ile “haberleşme arasındaki açıklığı kapattığını ileri sürüyorlar. Aktör ve izeyici arasındaki ilişki zamanla gelişerek mesaj alışverişine dönüşür. Tüm haberleşme şekillerinde mesajı alanla veren arasında ortak bir anlaşma ortamı bulunmalıdır.
Rizzo ve Arbib ayna nöronlarının bu görevi yerine getirdiğini ile sürüyorlar. Bilim adamları, maymunlardaki eylem tanıma ve eylem üretme merkezlerini birleştiren bölgenin, insanlardaki konuşma üretimiyle ilgili bölgeye denk gelmesinin bir rastlantı olmadığını söylüyor. Rizzolatti ve Arbib’e göre, insanlarda konuşma yeteneğinin gelişmesi, Broca alanının maymunlardaki versiyonu olan F5 alanının ayna mekanizmasıyla donatılmasıyla mümkün oldu. Bu görüşe göre, haberleşme ve bunun sonucunda konuşmanın gelişimi, başkalarının eylemlerini tanıma ve algılama yeteneğinin gelişmesine bağlıdır.
Arbib önce işaretlere dayalı kaba bir haberleşme şeklinin oluştuğuna, daha sonra bunun gelişerek konuşmaya dönüştüğüne inanır. Ramachandran, ayna nöronlarının sanıldığından daha büyük işlevleri olduğuna dikkat çeker. Ona göre, bu ilgi çekici sinir hücreleri lisan ve el hareketleri arasındaki yitik halkayı tamamlamakla kalmıyor, aynı zamanda insanlarda öğrenme, algılama, genel anlamda kültürün oluşumuna ışık tutuyor.
İnsan beyni tam boyutlarına 150.000 yıl önce erişmekle birlikte, alet kullanma, sanat ve matematik gibi konularda becerilerini 40.000 yıl önce elde etti. Ramachandra göre, bunların ortaya çıkmasındaki en büyük etmen, ayna sistemleridir. Bu sistemler her şeyi açıklamakta yetersiz kalmakla birlikte, açıklamakta zorlandığımız pek çok konunu temelini oluşturur.