Sarımsak Kokusu Nasıl Geçer-Sarımsağın Faydaları ve Zararları
Sarımsak kokusu nasıl geçer, sarımsağın faydaları, sarımsağın zararları, sarımsağın şifaları, sarımsağın tarihçesi vb… sarımsak hakkındaki bilgileri sizler için hazırladık.
Sarımsak oldukça yararlı olmasına rağmen yiyen kişinin ağzında kötü koku bıraktığı için pek tercih edilmeyen bir gıda olma özelliğine sahiptir. Ancak yapılan araştırmalarla sağlık üzerindeki mucizevi faydaları tespit edilen bu bitki, zamanla gıda uzmanlarının en çok önerdikleri yiyeceklerden biri haline gelmiştir.
Sarımsak Kokusu Nasıl Geçer
Sonuçta insanları sarımsaktan uzak tutan nefeste uzun süre kalan kokusu değil midir? Sarımsak yendiğinde ağız ve vücutta kokuya neden olan AMS’ adlı bileşenin sindirim sırasında parçalanmamasıdır. Uzmanlara göre diş fırçalandığında bile gitmeyen bu kokuyu gideren en etkili yöntem ise bir bardak süt içmektir. Çünkü süt, bu bileşenin parçalanmasını sağlamaktadır ve koku yüzde elli oranında azaltmaktadır. Sindirim yoluyla kana karıştığı için nefes ve ter yoluyla dışarı atılırken çevreye yayılan bu kuvvetli ve keskin kokuyu yok etmenin bir yolu da soyar soymaz havayla temas etmesine fazla zaman bırakmadan yemektir. Yedikten sonra bir tutam maydanoz veya kahve tanesi çiğnemek de kokuyu önlemektedir.
Soğan ve pırasayla yakın akraba olan sarımsak tarih boyunca bazen tanrılara layık bir nektar, bazen de kişiyi vampirlerden ve kötü ruhlardan koruyan bir ‘nazarlık görevi görmüştür. Ama yaygın kullanımı genelde tedavi amaçlı olmuştur.
Sarımsağın Tarihçesi
Neolitik Çağ’dan bu yana, dünyadaki hemen her kültüre ait insanlar tarafından bilinen sarımsağa ilişkin en eski yazılı bilgiler, Sümerlilerin M.Ö. 2600-2100 yıllarına tarihlenen tabletlerine dayanmaktadır. Sümerlerle başlayan bu serüvenin yayılma yönüne göre, sarımsağın önce Indus Vadisi’ne, ardından da Çin’e ulaştığı anlaşılmaktadır. Sarımsağın Çin’e ulaşmasının Hint tıbbı aracılığıyla gerçekleşmiş olduğuna hiç kuşku yoktur. Çinlilerin kullandığı bitkilerin çoğu gibi, sarımsak da Kore yoluyla Japonya’ya girmiştir. Japonlar bu bitkiyi soğuk algınlıklarının tedavisinde ve afrodizyak olarak kullanmışlardır. Bir Hint efsanesine göre, tanrılar ve cinler tarafından araştırılırken okyanusun zenginliklerinde ortaya çıkan pek çok değerli bitkinin içinde, sarımsakta ilk sıralarda yer almaktaydı.
Tanrılar katında bir nektar olan sarımsağı paylaşmak isteyen tanrılar ve şeytanlar arasında kavga çıktı. Evrenin yaratıcısı Vişnu, kavganın büyümesini önlemek için nektarı onlar arasında paylaştırmaya başladı. Ne var ki şeytanlardan biri tanrıların arasına sızmış; nektardan bir ağız dolusu almayı başarmıştı. Olaya tanık olan Güneş ve Ay, durumu hemen Vişnu’ya bildirdi. Şeytan nektarı henüz yutamadan Vişnu onun kafasını uçuruverdi. Sıvı, şeytanın ağzından toprağa döküldü ve hemen yerde sarımsak bitkisi oluştu. Ancak nektar bir kez şeytanın boğazına girmişti; bu yüzden, faydaları yanında ayrıca kötü afrodizyak özellikler de kazanmış oldu.
Akdeniz bölgesine inildiğinde, önemli yazılı kaynaklar olan Mısır papirüslerinde de sarımsağın önemli bir yer tuttuğu anlaşılmaktadır. M.Ö. 450 yıllarında Mısır’ı gezen tarihçi Herodot’un bildirdiğine göre; Keops piramidinin yapılışı sırasında çalışan işçilerin yediği soğan ve sarımsaklar için ödenen para 1600 gümüş talenti bulmuş ve bu bilgi papirüslere kaydedilmiştir. Günümüz değerleriyle konuşulduğunda, yirmi yıl boyunca 360 bin işçi adına harcanan bu para, yaklaşık 10 milyon dolar etmektedir. Yine Mısır’da, M.Ö. 1500 yıllarında yazılmış olan Ebers papirüslerinde de sarımsağın ölümcül hastalıklara (kanser) karşı etkin bir ilaç olarak kullanıldığı yazmaktaydı.
M.Ö. 1352 yılında ölen ünlü firavun Tutankamon’un mezar odasında bile sarımsak dişleri bulunmuştu. Eski Mısırlılar, bitkilerle dini inanışlar arasında bağlantılar kuruyordu. Eğer hastalıkları gönderen tanrılarsa tedavilerini de onlara bağlamak gerekiyordu. Bu nedenle soğan ve sarımsağın onların gözündeki yeri çok büyüktü. Bunların tanrılara ait ‘kutsal bitkiler olduğuna inanıyorlardı. Yahudilerin kutsal yazıtlarından Talmud, bitkilerin, dinsel perhiz dönemleri ve tedavi amaçlarına ilişkin kurallar içermekteydi.
Sarımsak, ilginç bir biçimde, her iki bölümde de önemli bir yere sahipti. Kral Solomon (Hz. Süleyman M.Ö. 965-926), kendi yediği öğünleri bu sarımsaklı kurallara göre düzenliyordu. Yahudilerin sarımsağa verdikleri önem, onları on sekizinci yüzyılda İsviçre’nin Basel kentini kasıp kavuran veba salgınından da korumuştur. Çünkü kentteki Yahudiler, özellikle dinsel töreleri gereği düzenli biçimde sarımsak yemekteydiler. Bu nedenle sarımsak, Yahudiler için eskiden olduğu gibi günümüzde de vazgeçilmezdir. Eski Yunanlı komedi yazarı Aristophanes (M.Ö. 445-385), sarımsağı fiziksel kuvvet kaynağı olarak tanımlamıştı. Kuşkusuz, eski Yunan atletleri de Olimpiya’daki yarışlardan önce sarımsak yiyorlardı. Romalılar da sarımsağı Eski Yunanlı- lardan aldılar. Romalı ünlü filozof ve tarihin ilk ansiklopedi yazarı Yaşlı Plinius (M.S. 23-79), sarımsak yapraklarının havayla temasında karardığını gözlemledi. Bu durumu da, ‘sarımsağın şeytanı ve karanlık güçleri kendine çektiği” biçiminde yorumladı. Romalılar ise en kötü şeytanların yılanlarda bulunduğuna, kötülüklerin de yılan ısırmasıyla insana geçtiğine inanıyorlardı. Bu yüzden sarımsağı panzehir olarak kullanılıyorlardı.
Sarımsak Nerede Yetişir
Günümüzde yapılan botanik araştırmalar ise sarımsağın kökenini Orta Asya’ya bağlıyor. 1894 yılında botanikçi Hehn’le çok sonraları Hyams’ın 1971’de yayımladığı araştırmalar, bunun en önemli kanıtlarıdır. Geniş topraklar üzerinde bir yandan avlanıp bir taraftan da sürüleriyle hareket eden göçebe kabilelerin besinleri içinde sarımsağın ilk ve yabani örnekleri önemli bir yer tutmaktaydı. İngiliz teğmen Hamilton Bower, 1890’da Doğu Türkistan’ı, Uygur bölgesini gezdiği sırada, M.S. 400 yıllarına tarihlenen bir el yazması buldu. Bir olasılıkla Budist rahipler, daha eski bir kaynağa dayanarak yazmıştı bu yazmayı. 1897’de Hoernle tarafından Kalküta’da çevrilip basılan eserde sarımsak, eski Hint tanrılarının reisi Asura’nın, Tanrı Janar Dana tarafından kafası uçurulduğunda akan kan damlaları olarak tarif edilmişti. Bower’in bulduğu elyazmasına göre sarımsak ayrıca afrodizyak içeceklere katkı maddesi şeklinde de ilave ediliyordu.
Sarımsağın Faydaları
Sarımsak, devamlı tüketilen ve toksik yönünün düşüklüğü nedeniyle klinik öncesi deneylere geçilmeden doğrudan klinik deneylerine başlanan bir bitkidir. Bu klinik çalışmalar, sarımsağın özellikle kan üzerindeki lipid, kolesterol ve diğer metabolizma etkileri yönünde yoğunlaşmaktadır. Yapılan çalışmaların sonuçlarına göre; sarımsağın kandaki lipid ve kolesterol düzeylerini düşürdüğü, pıhtılaşmaya engel olduğu gözlenmektedir. Birçok olumlu etkisinin yan sıra, sarımsağın bağışıklık sistemi üzerindeki güçlendirici etkileri olduğu da bilinmektedir ve çalışmalar, tümör oluşumunu engellemesi yönünde de sürdürülmektedir.
Sarımsağın Şifaları
Tüm bunların yanı sıra, sarımsağın karaciğeri koruyucu etkisiyle, tüberküloz ve lepranın (cüzzam) sorumlusu olan mycobacteriumları etkilemesinden özellikle söz etmek gerekir. Menenjit ve viral enfeksiyonlarda bile sarımsağın olumlu etkileri olduğu görülmektedir. Bu araştırmaların en ilginç ve yeni olanı ise sarımsağın yalnızca kimyasal kökenli kanser oluşumları değil, radyasyon nedeniyle oluşabilen kanserler üzerinde de etkili oluşunun saptanmasıdır. Denek hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar, sarımsağın kanser hücrelerini doğrudan tahrip etme yeteneğine sahip olduğunu göstermektedir. Halk arasında yüzyıllar boyunca birçok hastalık ve rahatsızlığa çare olmuş sarımsak, modern tıbbın gelişmediği ya da ulaşamadığı bölgelerde iştah açıcı, yaraları iyileştirici, tansiyon düşürücü, idrar söktürücü, cinsel gücü arttırıcı, kurt düşürücü, öksürük kesici, tifo, dizanteri ve damar tıkanıklığı gibi hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır.
Tüm bunların önemli bir folklorik deneye ve yüzyılların birikimine dayandığı rahatça savunulabilir; çünkü büyük bölümü Avrupa’da yaşanan dünya savaşlarında bile İngiliz, Alman ve Rus askerler savaş alanında görülen hastalıklarla başa çıkmak için devamlı sarımsak kullanıyorlardı. Osmanlı tarihinde de sarımsağın tedavi edici yönü konusunda kayıtlar bulunmaktadır.
Padişah IV. Mehmet’in hekimbaşı olan Nasrullah oğlu Salih 17. yüzyılın ikinci yarısında yazdığı bir eserde sarımsağın özellikle kış aylarında, gülsuyuyla yenmesini; bağırsak parazitleri, ishal, yılan ve at kuduz köpek ısırması gibi rahatsızlıklarda da sarımsağın kullanılmasını öneriyordu.
Sarımsağın Zararları
Amerikalıların sarımsağa, günde bir sarımsak, tutar doktoru uzak gibi hoş bir özdeyişle yaklaşmaları hayli ilginçtir ama uzmanlar, hiçbir yan etkisi olmayan ilacın sağlayacağı faydadan kuşku duyulması gerektiğini düşünüyorlar. Bu kokulu bitkinin çeşitli aktif içeriklerinin de yan etkileri olduğu biliniyor. Ancak bu yan etkilerin oluşması için aşırı miktarda sarımsak yenmesi gerekir. Aşırılığın ölçüsü de günlük miktarla bağlantılıdır. Uzmanlar, uygun dozun, yemekle birlikte yenmesi durumunda 10 gr kadar olmasında birleşiyorlar.
Aç karnına sarımsak yiyenlerde mide ekşimesi, yanma ve uzun süreli ağrılar oluşabiliyor. Özellikle midesi hassas ve ülseri olanlar için kötü sonuçlar çıkabiliyor. Sarımsak yağının aşırı kullanımı da deride çürümelere ve giderek kangrene yol açabiliyor. Çok aşırı miktarda sarımsak tüketimi de kusma ve ishale kadar gidebiliyor. Dahası, böbreklere zarar veriyor. Aşırı sarımsak tüketiminin bir yan etkisi de bağırsak gazıdır. Sarımsak tozunu solumak ise ciddi astım krizlerine neden olabiliyor. Bu yüzden hassas bünyeli bazı insanlarda sarımsak alerjisi gözleniyor. Çoğunlukla da sağ elini kullanan ve sarımsağı sol elinde tutarak bıçakla soyan ev hanımlarının ve gıda sektöründe çalışanların genelde sol el parmaklarında egzama çıkıyor. Sonuçta, sarımsağı yerken ölçüyü kaçırmamak gerekir; çünkü Amerikalıların dediği gibi, “Işığın olduğu yerde, gölge de vardır!”