Kızılların Ağacı Aşk
Kızılların Ağacı
Kızılların Ağacı Aşk Size insan duygularından bahsedeyim. Bahsedilip bilinmesi, ona göre yaşanması gereken basit insanlıktan.
Kızılların Ağacı Aşk
Kavramlarla aramı hep güzel tutmaya çalıştım. Kızılların Ağacı Aşk Bu, güzel düşünmeme sebep olacaktı. İnsanın duygularında en göze batanı aşk dedikleri şeydi. İlk onunla başladım. Aşkı derecelendirdim kendimce. Hoşluk, sevgi ve aşk… Sırasıyla sistemleştirdim.
Hoşlantı, iki tarafın bilinçli, birbirinin çok da farkına varmadan kendi gönüllerini birleştirip ektiği tohumdu. İki insan tanıştığı zaman gönülleri bu tohumun toprağı olurdu.
Sonra sohbetleriyle, ilişkileriyle, düşünceleriyle iki taraf tohumu suluyor, filizlenip doğan ve fidana evirilen maviliğe sevgi deniliyordu.
Gönüller o fidanın cılız kökleriyle öncekinden biraz daha sıkı birbirlerine bağlanıyordu. İşte tam bu zamandan sonra o Sevgi Fidanı’nın iki insandan bir isteği peyda olurdu.
O mavilik, pişmeliydi. Kökleri kalınlaşmalı, gönüllere daha sıkı tutunmak için koca, güneşte pişmiş, kızıl bir ağaç olmalıydı. Mavi fidan insanlardan güneş istiyordu.
İnsanlara güneşin ne olduğunu ilham ederek işe başlar fidan. Onlara kalbin ve aklın, sıcak bir ışık olduğundan bahseder. İki insan bunları birleştirmeye karar verirse fidanın isteğiyle, güneşe dönüşeceğini anlatır. İlhamında bir dipnot düşer :’’Aklınızı ve kalbinizi ne kadar temiz tutarsanız, birleştiğinizde o kadar parlak ışık saçarsınız. Işığınız ne kadar kuvvetli olursa, kızılağaç o kadar sağlam büyür. O kızıl, koca ağaç, Aşk denilen ağaçtır.’’
Huzur bu ağaçla başlar. Gönüllerin sarsılmasını, esen yellerde tarumar olmasını engeller. Kızılların Ağacı Aşk Gözyaşı sellerinde gönül torağının çamurlaşmasına mani olur. Aşk Ağacı, iki gönlü sıkı sıkı sardığından, afet uğramaz oralara, güneşleri her daim parıl parıl parlar.
Ağaç sulandıkça, güneş ışığının en kuvvetlisiyle büyür büyür ve sonunda manevi ormana sirayet eder. Orada diğer kızılağaçların arasına karışır. Bu ebediyettir. Burası ucuz bucaksız, akıl ve kalp ışığıyla pişmiş ve nur olmuş, kimisi cılız, kimisi kuvvetli kızılağaçlarla dolu bir ormandır. Bu ormanın anası, Tanrı ile İnsan Aşkı Ağacı, atası da Tanrının kendisini sevdiği, sevgi fidanının fidesidir.
Ama insanlar çeşit çeşit. Kimi tohumu sulamaz, kimi fidanı yerinden söker. Bunlar kimseye zarar vermez elbet. Çünkü acısı kıymık batması gibi gelir gönle. Bazıları ise acımasızdır. Mavi sevginin kızıllaşmasına mani olmaz ve ağaca dönüştüğü zaman ışını keser, suyunu saçar boşluğa. O ağacı, âşıkla bir başına bırakır.
Yalnız, tek insanın sulamasıyla ve cılız ışığıyla kalan ağaçlar ebedi olmasına rağmen çoğu o çorak kalan gönülde kurur. Bazıları öyle hal alır ki, sevgilinin suladığı, nemli yerden, güneşsizlikten dolayı dikenli sarmaşıklar çıkar. Bu sarmaşık kurumayan ağacı sarar ve aşığın suyuyla beslenir. Ağacın nemini çeker, onu karalar içinde bırakarak kurutur. Bu aşığı harap edip, maddiyatta dahi öldürür. Buna da sevda derler.
Böyle böyle yaşar insanlar, yaşananların izleriyle bazen yücelir, bazen ölür. Ama ne olursa olsun her zaman bir kızılağaç gönülleri sarması lazımdır. Selden, yelden, zelzeleden gönülleri koruyan, yegâne, Kızılların Ağacı Aşk Tanrı ağacı, kızıl, koca aşktır.
Aklınız kalbiniz temiz olsun. Suyunu eksik etmeyin tohum ve maviliğin. Ağaç yaşamdır.